8 Ocak 2009 Perşembe

Bir Aşıktan Bir Platoniğe

‘’ Seni seviyorum de lan! ‘’
Ben de Haluk Bilginer gibi son kozumu mumlu bir masada mı kullanmalıydım yoksa beklemeye ve rastlantılardan kaçmaya devam mı etmeliydim bilmiyordum fakat onun hayallerine sarılıp uyuduğum gecelerin ertesi sabahlarında bambaşka bir insan oluyordum ve bu başkalaşımlar onu ne denli sevdiğimi bana tekrar tekrar gösteriyordu.

... O kızı bugün de yıllar sonra da kimse benim kadar sevmeyecekti ve böylesine öpmek istemeyecekti belki de.
Bir insan en çok sevdiğinin yanında mı olmalıydı yoksa kendisini en çok sevenin yanında mı hayatına devam etmeliydi?
Onunla dolaşsak dünyanın en güzel sokaklarını, ben kulağına şarkılar mırıldanırken saçlarını korkmadan okşayabilsem ve boynuna sarıldığımda bedeninin bütün kokusunu içime çekebilsem hatta bir ara da bana bütün bir gününün nasıl geçtiğini ayrıntılarıyla anlatsa...
İlk öpücüğümü de son öpücüğümü de onun dudaklarında yaşasam!
Her zaman sadece ona yazılar yazmam gerekse…
Onunla olabileceğim değil de onsuz olamayacağım bir platonikti o kız.

... Bütün melankolimle dağ bayır koşup onu ne kadar çok sevdiğimi haykırmıştım fakat ne rahatlayabilmiştim ne de bir yere varabilmiştim çünkü bu haykırışları onun suratına suratına yapmalıydım.
Aşkı küçümsemeyin.
Ve dikkat edin, bazıları da utana sıkıla sizin saçlarınızı parmak uçlarıyla hissetme peşinde olabilir.
Narsist bir insan değilseniz her zaman en çok sevdiğinizin yanında bulunun. Gizli gizli de olsa saçlarını okşayın. Uzaktan sevmenin aşkı-mucizesini yaşayın.
Birine ne çok bağlanın ne de her çiçekten bal almanın peşine düşün.
Yoksa birinde pervasız sevdiceğin gizli gizli saçlarını okşarken bulursunuz kendinizi, hatta ona hiç vermeyeceğiniz ama hepsi onun adına ve aşkına olan şiirler yazarsınız ve pasif bir âşık olarak kalır mutsuz ve yalnız ölürsünüz.
Birinde ise o kadar çiçeğe konarsınız ki artık benim o çok kıymet verdiğim öpüşmeleriniz bile anlamsızlaşır. Her sabah kolunuza, göbeğinize yazılmış telefon numaralarıyla uyanırsınız ve bu olay örgüsü bir süre size zevk verip egonuzu tatmin etse de aşkı küçümsemenize ve onu hor kullanmanıza neden olduğu için sizi sadece aşktan da değil yaşamaktan da soğutur.
Benim sevdiğimin bende takıntı olduğunu aslında onun tam olarak hayallerimdeki tiyatroyu oynayan karakter olmadığını fark ettiğimde anlamıştım.
Ulaşamıyordum, haliyle kafaya çok takıyor ve yok yere ona olan sevgimi içten içe besleyip de büyütüyordum.
Ulaşılmazlık, kaprisler ve hatta ayrılıklar mı bizi daha çok aşık kılıyordu yoksa?
Evet…

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Seni seviyorum demek kolay mı?

Platonik aşka tutulan her insan gibi ben de yaşadım bu acıyı. Acı diyorum çünkü karşılıksız aşk; sevenin yüreğini cayır cayır yakan bir ateş. Zaman gelir de kor olur ya bir de! İşte o daha da kötü. Kolay kolay sönmez ateş, küllerin içinde. Gerçekten zor be!

Hani sevgilinin yüzünü görünce kaçarsın ya için buruk buruk. O, sadece senin hayallerinde dolaştığın bir siluetten ibaret kalır kalbinde.

Yani ben derim ki...

Sevdiğinin yanında değil seni sevenin yanında ol.
Aksi taktirde sevmek daha da zor...

:)

Adsız dedi ki...

Aylin Çetinkaya