Bazen
insanlar yazdıklarımın ‘gerçek’ olup olmadığını; kitaplarımda anlattığım
hikâyeleri gerçekten yaşayıp yaşamadığımı soruyorlar. Yazdıklarım gerçeğin
kendisinden daha gerçektir! Çünkü kitaplarım, bilincim ve bilinçaltımdır.
Namuslu ve ahlaklı bir yurttaş olamadım
belki ve şirinlik yapıp kalbinizi kazanmaya çalışmak yerine, durmadan ‘kötü’
şeyler yaptım. Ancak kendimi romanlarla ıslah edebilirdim. Bu yüzden bunu çok
geç kalmadan yapmak zorundaydım.
Yazmaya ilk
başladığımda odamdaydım ve sadece dikdörtgen boş bir kâğıt ve kalemim vardı
önümde. Düşünce ve hikâyelerim dağıldı o boş kâğıtlara ve seneler sonra
gittiğim her şehirde sevgililerim, dostlarım oldu bu sayede. Param bittiğinde
su ve sigara verdiler, bazen evlerinin kapılarını açtılar. Benim gibi yol’da
olan gezginlerle, aylaklarla, yalnızlarla selamlaşmaya başladım. Belki hiçbir
zaman ayak basamayacağım uzaklıktaki şehir ve ülkelerde dolandı sözcüklerim.
Bazen beton duvarlarda bir şiir, bazen resim defterlerinde bir çehre oldum. Bütün
bunlar benim için paha biçilemez bir mutluluk.
Ben yazarak yarattım kendimi. Yazmak
isteyeceğim hikâyelerin peşine düşüp; bazen acının, bazen de aşkın ve hazzın
peşinden koştum. –Çoğu kez tepetaklak yuvarlandım, sürüklendim.– Ve sonuç
olarak yazmak isteyeceğim hayatı yaşadım.
Şimdi soruyorsunuz bana: “Korkuyor
musun?” Mükâfattır ölüm, gerçekten yaşamış biri için. Bütün bu kitaplar, bir
zamanlar (gerçekten) yaşadığımın, canlı olduğumun ve gömülsem de artık hiç
ölmeyeceğimin kanıtıdır! Ve bana artık durmam gerektiğini söylemeniz, sadece
daha hızlı koşmamı sağlayacaktır. İnsanları mutlu etmektense, onlara ilham
kaynağı olmayı tercih ederim.
29 temmuz, 2014.