28 Temmuz 2009 Salı

Ben Hep 17 Yaşındayım

Kitabın önsözünü, sonsözünü ve arka kapağını da vereyim bari buraya. Bir onlar kalmıştı zaten nete düşmeyen =) Sık sık belirtiyorum şimdi hazır blogcanın en üstüne gelmişken tekrar yazayım;

Kitap Ekim ayının sonlarında beş bin basım ile bütün kitapçılarda olacak! ''Ben Hep 17 Yaşındayım.''

Önsöz:

Arayışlara, sevmelere, var oluşa, doğaya, tanrının ‘’bir’’ligine ve düşünebilen, sorgulayabilen insanlara ithaf edilmiştir, sadece onlar için yazılmıştır.

Ve tabiî ki aynı yaşta olmamıza rağmen çok farklı hayatlar yaşamış olduğumuz ve gene benim yaşımda olmasına rağmen idam edilmiş olan Erdal Eren’in yaşayamadıklarına ithaf edilmiştir.

Bakmayın siz yaşıma ya da görünüşüme, okuyunuz, okutunuz.

Sonsözde görüşmek üzere…

Sonsöz:

Onlar fark edemezler diyerek başladığım kitabımı nasıl bitireceğim hakkında en ufak bir fikrim bile yok. İstediğiniz ya da beklediğiniz şeyleri yazıp yazmadığımdan da emin değilim, tek bildiğim içimden geldiği gibi yazdığım. Bence olması gereken de bu olduğu için seveceksiniz yazdığım bu kitabı. Beğenmediyseniz baştan okumalısınız, gene beğenmeyecek olursanız, başaramamışımdır…

Ben bu yola ‘’Romanımı yazsam hayatım olur’’ diyerek çıktım. Aslında bir gün ailecek gittiğimiz kampın birinde kızın birine fena tutuldum, konuşamadım, o gün yazmaya başladım. Ve ortaya 17 yaşın masumiyeti, arayışı ve şehvet düşkünlüğü çıktı. Aşkın artık bir şehvet düşkünlüğünden fazlası olmadığını düşünüyorum zaman zaman. Yani sevgiliyle beraber uyumak, sevgiliyle beraber banyo yapmak, sevgiliyi bacak arasına alıp uyumak. Hepsi birer arayışın meyvesi, maksat tatmin olmaya çalışmak.

Yahu tamam tabiî ki şaka yapıyorum! Bu aralar gene yalnızlık içindeyim, saldıracak bir şeyler arıyorum haliyle. Bütün bir kitap size aşk şöyle güzeldir, böyle bir sarhoşluktur diye anlattım, şimdi tükürdüklerimi yalayacak değilim. Aşk falan güzeldir, yaşamak lazım. Karşı taraf zaten bizi anlayabiliyorsa uzun da sürer güzel de gider o ilişki, hadi kendinize iyi bakın. 19. yaşımda da okunmak üzere…

Kitabın arkasına gelecek yazı:

İstediğiniz ya da beklediğiniz şeyleri yazıp yazmadığımdan emin değilim, tek bildiğim içimden geldiği gibi yazdığım. Bence olması gereken de bu olduğu için seveceksiniz yazdığım bu kitabı. Beğenmediyseniz baştan okumalısınız, gene beğenmeyecek olursanız, başaramamışımdır…
Ben bu yola romanımı yazsam hayatım olur diyerek çıktım. Aslında bir gün ailecek gittiğimiz kampın birinde kızın birine fena tutuldum, konuşamadım, o gün yazmaya başladım. Ve ortaya 17 yaşın masumiyeti, arayışı ve şehvet düşkünlüğü çıktı.

Aşk için çok şey söyledim. Çoğu da zaten önceleri söylenmiş şeylerdi. Aşk bir hastalıktır, zaaftır, alışkanlıktır falan. Bence hepsinden de öte bir sarhoşluktur. Tadı güzel bir içkiyle sarhoş olabilmenin ayrıcalığıdır aşk. Kusması bile zevklidir o içkiyi. Sonunda kusacağını bile bile midene doldurursun o içkiyi. Herkes düşer bu paradoksa çünkü herkesin biraz kafayı dağıtmaya ihtiyacı vardır. Ama diyorum ya kusarken bile bir şeyler hissedersin. Farklı bir şeyleri içerir o hisler, farklı olduğu için tatlı gelir insana.

O içkiden hiç içmeyen sözde bilinçli insanlar vardır. Sağda solda içkinin, kusmanın zararlarını anlatırlar bir aptal gibi. Onlar evlerine sadece anahtarlarıyla girebilirken, her akşam yemeklerini yalnız yerken ve yataklarına tek başlarına uzanırken içlerine doğru kusarlar aşağılıklarını fakat farkında bile olmazlar. Bütün bunları herkes bir dönem yaşamış olmalı ki, insanlar içerler o içkiyi, vakti dolunca herkes kusar aşkını ve herkes çıkardıklarının o hayal kırıklığı yaratacak görüntüsüne rağmen yeni içkiler denemeye devam eder. Etmelidirler çünkü. Ta ki sarhoşluklarının sürmesine rağmen kusmayacakları ve kendilerine iyi gelecek bir içki bulana dek…

Aşk işte böyle bir arayıştır…

Gelecekteki Sevgiliye Mektup


Sevgili sevgilim.

Sana bu mektubu sen şimdi çok uzaklardayken ve ben ne yazık ki seninle henüz tanışmamışken yazıyorum.
Sana seni her daim mutlu kılacağıma dair bir söz verirsem hata yapmış olurum.
Sen beni henüz belki tanımıyorsun ama ben ancak mutlu iken başkalarını mutlu edebilirim.
Yani bu biraz da senin bana vereceğin mutlulukla alakalı.
Fakat ben bazen bana vereceğin her şeyin hakkını veremeyebilirim.
Böyle durumlarda bana kızma, çok da keyifli bir ailem olmadı benim. Aşkı küçük yaşta anne ve babamda değil sokaklarda öpüşen çiftlere imrenerek fark ettim.
Hayatıma olumlu olumsuz çok şey katacağını düşünüyorum.
Bu kısa bir sarhoşluk, uzun vadede daha da büyük bir yalnızlık ya da sadece cinsel birleşimler olabilir.
Hayat o kadar karmaşık bir hal alabilir ki, bir gün belki senden bile sıkılabilirim.
Bazı günler senden kaçmak isteyebilirim ya da ansızın sana sarılıp uyumak.
Böyle durumlarda benden korkacak gibi olursan…

Tanrı, benim sana en çok ihtiyacım olduğu zamanda verecektir seni bana.
En azından bu içgüdüsel düşünce benim seni sabırla beklememi sağlıyor.
Anlatabiliyor muyum senin benim için olan önemini?
Sensizlikten yani acizlikten bir salak gibi tanrıyı katıyorum cümlelerimin arasına.
Yoksa daha klasik yoldan ‘’Seni seviyorum aşkım bebeğim’’ mi demeliydim?

Biz birlikteyken her şeyin üstesinden gelebiliriz.

Belki birbirimize çok güzel çok pahalı hediyeler alamayabiliriz ya da ben seni sana kendini çok ünlü çok önemli birisiymiş gibi hissettirecek yerlerde yemek yemeye götüremeyebilirim. Ama el ele dünyayı dolaşabiliriz mesela. Elimizde bir harita bile olmadan her yeri gezip kaybolmayı göze alabiliriz sanki. Evet, evet birlikteyken böyle şeyleri deneyebiliriz. Belki bir ara hiçbir insanın barınmak istemeyeceği bir yerde çadır kurup içinde ve dışında günlerce yaşamayı deneyebiliriz. Ve emin ol artık mutlu da olabiliriz, sen ve ben artık ‘’biz’’ olmuşken.
Her sabah ilk kalkan öbürünü öperek uyandırabilir mesela. Hatta bu bir adet, gelenek görenek ya da kalıcı olması için daha ne gerekiyorsa ondan olmalı.
Senden bu tür çılgın deneyimlerde benimle olmanı istersem ve böyle durumlarda benden korkacak gibi olursan…

Dur daha söyleyeceklerim bitmedi.
Dedim ya anne ve babam kadın erkek ilişkilerinde bana pek iyi örnek olmadılar diye, işte bazen istemsiz olarak bana en çok yansıyan o kadın erkek ilişkisinden ötürü yılların acısını senden çıkartmayı deneyebileceğim zamanlar gelecektir.

Böyle durumlarda benden korkacak gibi olursan…
Bu tür zamanlarda benden ayrı gitmek isteyecek gibi olursan, anlarım seni sevgilim. Anlarım seni ve zaten seni senden önce ben ayırırım kendimden. Hatta senin ruhun bile duymadan sana başka ve daha olgun yeni bir ‘’ben’’ bile bulmaya çalışabilirim. Sırf ben, seni benden uzaklaştırdım diye yas tutmaya başlayacak gibi olurken seni çok sevdiğim için bir de senin beni artık düşünmemen için yaparım bunu.

Anlatabiliyor muyum senin benim için olan önemini?
Yoksa daha kısa yoldan ‘’Seni seviyorum aşkım bebeğim’’ mi demeliydim sana?
Sahi, mutlu olur muydun o zaman?
Kusura bakma, sen benden bunu beklesen bile ben aşkı ve hislerimi böylesine zavallı kısa yollarla anlatamazdım sana. Zaten beni biraz anlayacak gibi olsan, sen de yetinmezsin seni seviyorumlarla.

Gelecek zamana geçmişten yazılmış bir yazıdır bu. İçinde kaygılarımı da hayallerimi de barındıran. Henüz seninle hiç tanışmadan ama bir gün mutlaka beraber olacağımızı bilen benim, sana seni daha tanımadan bile neler yazabileceğimi gösteren bir mektup.