17 Ocak 2015 Cumartesi

AFFEDİYORUM HEPİNİZİ! SİZ DE BAĞIŞLAYINIZ BENİ… LÜTFEN.

AFFEDİYORUM HEPİNİZİ! SİZ DE BAĞIŞLAYINIZ BENİ… LÜTFEN.

            Bu haftayı yazdığım eski kitaplarımı okuyarak geçirdim. 17 yaşımda şunu yazmışım mesela: “İnsanlar, senin bildiğin kadar onlar değiller.” 19’uma gelince şunu not düşmüşüm kâğıtlara: “Ailemin evcil hayvanıyım ben, bir utanç kaynağı olarak arkadaşlarından sakladıkları.” Sonra 21 olmuş ve sırf ölebilmek için savaşa gitmeyi düşünmüşüm… Duvar’ı yazarken de dilemiştim bunu. 124. sayfadaki şu paragrafı yazarken ellerimin titrediğini çok iyi hatırlıyorum…

“Cellatlar, teröristler, generaller! Toplayın ordularınızı, kuşanın kılıçlarınızı, getirin en büyük tüfeklerinizi VE ÖLDÜRÜN BENİ! Bir top mermisiyle dağıtın beynimi! Ya da bir kılıçla ikiye ayırın başımı. Kurşuna dizin beni! Kalbimi sökün ve yaban domuzlarına fırlatın! Tepinin, dans edin cesedimin üstünde! Bırakın artık çocukları, insanları öldürmeyi! Bir işe yarayın ve vurun beni! HEPİNİZİ İSTİYORUM! Hepinizi son defa karşımda görmek istiyorum. Ne ellerim bağlı olacak ne de haykıracağım. Sadece gözlerinizin içine bakıp beni vurmanızı bekleyeceğim. SİZE YALVARIYORUM! Üstüne bayrak dikebileceğiniz toprağım yok, ama size yalvarırım: Bir ormana götürün ve vurun beni! On binlerce yıl durmadan savaştınız birbirinizle. Beni de öldürün! BENİ DE ÖLDÜRÜN, ARTIK.”

             Nasıl anlatsam bilmiyorum… Sanki dünyadaki tüm sefaleti, fakirliği, savaşları, bombaları içimde taşıyorum… Allahım mahvoldum! Yazgım, düşlerim, vicdanım hepsi birbirine karıştı. Ancak artık yüzleşiyorum. Ve yıllar sonra şimdi, bütün o öfkemi kustuğum kitapları tekrar okuyunca, artık kimseye kırgın olmadığımı fark ettim. Her şeyi yeniden hatırladım ve sadece gülümsedim. Çok hayal kırıklığına uğradım, yalnız bırakıldım, anlaşılmadım –ya da anlatamadım– ve sürüklendim, kayboldum. Ancak affettim. AFFEDİYORUM!

            Lakin ben de bağışlanmadan özgür olamayacağım. Bu yüzden şimdi, henüz hala hayattayken, yaşamlarımızın ya da düşlerimizin bir şekilde kesiştiği, ancak benim altından kalkamadığım; yalan söylediğim, üzdüğüm, kaçtığım, yalnız bıraktığım ya da kırdığım herkesten özür dilerim. Yaptığım bütün kötülüklerin cezasını bu dünyada çektiğimi ve bedelini fazlasıyla ödediğimi düşünüyorum. –Zihnim cehennemin ta kendisi! Ancak akıllarına geldiğimde intikam ya da üzüntü uyandırdığım tüm dostlarım, düşmanlarım ve sevgililerim, beni bağışlarsanız iyileşebilirim.

          Vurulmasından 4 gün sonra onu öldürmek isteyen adamı cezaevinde ziyaret edip affeden Papa’yı hatırlıyor musunuz? İkisini de özgürleştiren bir barışmaydı bu. Artık barışmamız lazım. Çünkü bizi biz yapan şey tam da o ‘kötü’ insanlardı. Bizde açtıkları yaralarla güçlendik. O yaraları ve travmaları bir şekilde sanat eserlerine dönüştürüp yeniden özgür ve mutlu olmayı denedik. Yazarken yalnızdım, ancak okunduğumda değildim. Ve sizin de beni bağışlamanıza ihtiyacım var… Benim için özgür olabilmenin tek yolu bu. Belki siz affederseniz beni, ben de kendimi affedebilirim.