18 Eylül 2013 Çarşamba

Serseri Türküsü/Manifestosu

              Serseri Türküsü

                Mülteci gemileriyle aşacağım tüm sınırları–
                karada dişlerimle sökeceğim tel örgüleri!
                Çıplak ayaklarımla geçeceğim gümrükten
                ellerimle topladıktan sonra mayınları!

                
Karayipler'de kavak ağaçlarının altında tembelin tahtı bir hamakta sallanır ya da
                Central Park’ta bir bankta yanıma oturacak kaçığı ve anlatacağı tuhaf hikâyeleri beklerken,
                tankların girdiği şehirlerin duvarlarını ve
                iktidarların kölesi tüm asker ve polislerin suratlarını boyamayı–
                tüm anayasa ve hukuk kitaplarının üzerine tekerlemeler karalamayı düşleyeceğim!

                Vatikan’da Papa’ya uzattığım cigarayı Beyaz Saray’a üfleyip–
                ceplerime doldurduğum bonibonlarla en büyük televizyon binalarını ve alışveriş merkezlerini patlatacak,
               kolejlerin dersliklerini teker teker otoyollara fırlattıktan sonra
                McDonald's'tan sallayacağım okkalı bir tükürükle Wall Street'teki brokerları vuracağım!

                Gençlik! Gençlik! Gençlik!
                Pasifik’in sonsuz maviliğine açtığım kollarımı Beyrutlu bir iç savaş güzelinin beline dolayıp–
                Berlin’de gireceğim bir Gay Bar’da ilk gördüğüm adamı dudağından öpecek,
                Bangkok'un en ucuz motelinde kayıp bir adanın haritasını bulmanın ve
                rüzgârına kapılacağım yeni bir Yol’un coşkusuyla Çingeneler gibi dans edeceğim!
                Shakespeare'in bir yaz gecesi rüyasında kedice dolanacağım çatılarda yabanıl, özgür
  ve Rimbaud gibi uyuyacağım bilinmez kentlerin taşları üzerinde kimsesiz, kaygısız!
                Bombay’de esrik bir şamanla aynı arının gözüne girip–
Alaska’da Eskimolarla tuttuğum balıkları buzdan kubbeli evlerinde yedikten sonra
                Arizona’da bir günbatımında Kızılderili gibi dinleyeceğim ağaçları!
                Ortadoğu'da süren bir savaşın tam ortasında bağırarak Mayakovski şiirleri okuyacak ve
                Madagaskar’ın yağmur ormanlarında çırılçıplak koşup–
yorgun ay ışığı altında uluyacak–
                                 uluyacak–
                                    uluyacağım!


                Kars’ta sınırdan kaçan hayvanını getirmeye çalışırken askerlerce sırtından vurulan çoban ve
                Florida’da elinde bonibon ve buzlu çayla evine dönerken bekçinin öldürdüğü siyahî Travyon Martin ya da
                Ankara’da bir başka 
üniformalı katilin yoksul kalabalığın üstüne açtığı ateşte katlettiği Ethem adına bir kütüphane kurduktan sonra
                Kahire’de tanka kollarını açan delikanlıya ateş açıldığında yere düşen beyaz yazlık şapkasını kaldıracak ve
                kendimi Meksika’da gerilla hareketine katılmış Zapatistaların arasında bulacağım!

                Milyonlarca ton çimentoyu nehirlere boşaltmak için gelen iş makinelerinin önünde köylülerle birlikte duracak,
                ödemelerini bile alamadan işten atılan işçilerle aynı direniş çadırında kalacak ve
                muhaliflerin art arda tıkıştırıldığı cezaevleri boşalana dek sokaklarda Özgürlük! diye bağıracağım!

 
Yaşasın dünyanın tüm gettoları!
 Yaşasın banliyöler!
 Yaşasın köyler!
 
Yaşasın azınlıklar!
 Yaşasın göçmenler!
 Yaşasın mülteciler!
 Yaşasın eşcinseller!
 Yaşasın siyahîler!
 Yaşasın fahişeler!
 Yaşasın mahkûmlar!
 Yaşasın meczuplar!
 Yaşasın ötekiler!
 Yaşasın sokaklar!
 Yaşasın doğa!
 Yaşasın hayat!

                                                                            Aytuğ Akdoğan
                                                                            Eylül/2013
                                                                          Çengelköy-İstanbul
                                                                          Serseri Türküsü/Manifestosu