12 Temmuz 2012 Perşembe

Tanısam keşke seni, ama her an ölebilirim.


Tanısam keşke seni, ama her an ölebilirim.

Ne var bu alaycı gülümsemenin ardında?
Çektiğin acılar mı bu kibirli duruşunun nedeni?
Yoksa dalga geçmek de mi mutlu etmiyor?

Senin de göğüslerinden biri diğerinden daha küçük olabilir mi?
Merak ediyorum, başını yastığa koyar koymaz uyuyabilir misin?
Yoksa bütün birgün başka hiçbir şey yapmadan düşündüklerin,
senin de mi zihnini çalışmaktan daha fazla yorar?

Hiç sevmeyecek gibi görünüyorsun;
Ne olur sanki kandırsan kendini biraz?
Anladım, vaatlerden hoşlanıyorsun sen!
İşte sana vaatim:
Bana güvenmek zorunda değilsin.

Fütursuzdu gençliğim;

Tanrı en güzel şeyleri hep kısa süreliğine verdi;
binlerce güzelliğin gidişini gördüm ben.
Ve top oynardı mahalledeki çocuklar;
akşama doğru, kapımın önünde.
Hiç büyümeyeceklerini düşünürdüm,
şimdi öldürmek için geri gelecekler.

Denizi aldım karşıma konuşuyorum...


Denizi aldım karşıma konuşuyorum;

şimdi herkes başka bir yerde.
O kalabalıklardan birine karışırsam yalan söyleyeceğim.
Eğlenmeye çalışarak harcamayacağım bu zamanı.
Kandırmayacağım da kendimi, sevmeye çalışarak bir hayırsızı.

Küçük bir çocuğum ben;
bütün seslerin tedirgin ettiği;
aç ve başıboş.
Köpekler gibi cesur bazen,
kediler kadar ürkek geceleri.
Ve olası bir Tanrı kadar yalnız…
Sapasağlam bir yalnızlık!

Eğreti bir adamım ben;
Bir bakireye arkadan sahip olmak isterken,
orospuların ellerinden tutup gezdirmek isteyen.
Bir kadının sigarası yerine saçını yakarken,
arzulamak, “gerçek” sözcüğünü bulan adamın şüpheciliğine sahip olmayı.

Yazıya dökülecek her şey ve bütün hayaller gerçekleşecek;
bir şiir de onun için yazacaksın ve o senin olacak!
İnce, uzun bir kalem!