31 Ocak 2010 Pazar

İstanbul'u Yaşamak...

Bir insanı tanıdıkça seversiniz, ya da hiç tanımadığınız için.
Günden güne bir kıza âşık oldum.
Gözleri, saçları, elleri…
En son ne zaman gerçekten yaşadığınızı hissettiniz?
Ya da tam tersi, bir rüyanın içinde bulunduğunuzu?
Ben ikisini de onun yanındayken yaşıyordum.
Her buluşmamızda hayatı…
Sadece hayatı mı?
Sokakları, insanları, kedileri, vapurları, en önemlisi de on yedi yılımı beraber geçirdiğim İstanbul’u sevdirdi bana.
Ve yaşadığım bu olağanüstü şehre, bugüne kadar yazılmış en güzel yazıyı yazmayı kendime bir borç edindim.
Öyle ya elimden tek gelen şey yazmaktı.
Belki bunu bundan otuz yıl sonra yapacaktım ama bir gün bütün insanlar bu şehri benim kalemimden okuyacaktı.
Tanrıdan sonra İstanbul vermişti o kızı bana.
Onun vapurlarında sevdiğimin yanına gitmiş, denizlerini aşmış, onun sokaklarında dolanmış, onun manzarasında oturmuş, onun hikayesine tanıklık etmiştik.

Bir gün kızım olursa adını İstanbul koyacağım.
İstanbul kadar yaşlanabilmesi için.
Bu şehirde o kadar insan, o kadar apartman ve o kadar yaşam var ki…
İlk bu şehirde seviştim,
İlk bu şehirde sarhoş oldum.
Zaten ilk sarhoş olduğum gün ilk seviştim.

Ben anlattım camiler hatta boğaz dinledi bir ara.
Bazen de İstanbul sövdü bana içime attım.
Yaşlıdır dedim, hakkıdır..

Bu şehirde açan güneş bir farklı,
Yağan yağmur bir başka hüzünlü,
Yağan karı bir başka paktır.
Bu şehirde açan çiçek iki katı güzel kokar çünkü pek açacak çiçek bırakmadık ardımızda.
Yıldızlar diğer şehirlere nazaran daha çok parıldar ve insanlar bir güldü mü bütün bir sokağı sevince koyar.
Bu şehrin insanları bazen öyle kahpe olabilir ki sizi İstanbul’dan bile soğuturlar.
Sonra şöyle bir bakarsınız boğaza, boğaz hemen alır gönlünüzü.
Zaten onlardan önce vapurlar iki ıslık çalar, taksiler iki korna…
Bu topraklarda yaşayan insanların kabahatini üstlenir ve hunharca sizi ateşe geri çağırır.
Ateştir bu şehir, yakar ama öyle bırakıp gitmek kolay değildir.
Öyle tatlı, öyle ironik bir memlekettir burası.
Bizim gökdelenlerimizin yanında gecekondularımız vardır.
Halka çok benzer yapılar.

Aralarında uçurum vardır ama hepsi aynı caddeye çıkar.

Öldüğümde Dünya’nın en güzel şehrinde yaşadım diyeceğim.
Çünkü herkes İstanbul’da yaşayabilir fakat,
Herkes İstanbul’u yaşayamaz…


5 yorum:

linda dedi ki...

Gerçekten müthiş bir yazı olmuş, kalemine sağlık ..

hayal coğrafyası dedi ki...

açıkçası bana çalıntı gibi geldi

Adsız dedi ki...

a ne güzel sevişebldgnide sevndm .d bu ne ya kırmzıyla yazmasan ben de kendim karar versem o bölümün etkileyici olup olmadıgına

isma.yk. dedi ki...

tabi ıstanbul güzel bi şehir ama bu yazının en çok ben hep 17 yaşındayım sözü beni etkiledi.çünki bu zamanda geçmişiyle yaşayan nadirdir bence ama ben hep geriye baktığımda nerde anılarım kaldıysa dünden bugüne,ben hep onlarla yaşıyorum.

Adsız dedi ki...

istanbulu sevmezdim burada okul kazandığım güne lanet ederdim edindiğim arkadaslar bana öyle bir istanbulu yasattı ve anlatıki aynı satırlarındaki gibi ve bir zaman sonra anladım onu bırakınca nefes alamaz oluyorum ve askımın ileri safhalara tasınmasında 1 dk önce okuduğum satırların sahibi senin de büyük payın var