Serseri Türküsü
Mülteci gemileriyle aşacağım tüm sınırları–
karada dişlerimle sökeceğim tel örgüleri!
Çıplak ayaklarımla geçeceğim gümrükten
ellerimle topladıktan sonra mayınları!
Karayipler'de kavak ağaçlarının altında tembelin tahtı bir hamakta sallanır ya da
Central Park’ta bir bankta yanıma oturacak kaçığı ve anlatacağı tuhaf hikâyeleri beklerken,
tankların girdiği şehirlerin duvarlarını ve
iktidarların kölesi tüm asker ve polislerin suratlarını boyamayı–
tüm anayasa ve hukuk kitaplarının üzerine tekerlemeler karalamayı düşleyeceğim!
Vatikan’da Papa’ya uzattığım cigarayı Beyaz Saray’a üfleyip–
ceplerime doldurduğum bonibonlarla en büyük televizyon binalarını ve alışveriş merkezlerini patlatacak,
kolejlerin dersliklerini teker teker otoyollara fırlattıktan sonra
McDonald's'tan sallayacağım okkalı bir tükürükle Wall Street'teki brokerları vuracağım!
Gençlik! Gençlik! Gençlik!
Pasifik’in sonsuz maviliğine açtığım kollarımı Beyrutlu bir iç savaş güzelinin beline dolayıp–
Berlin’de gireceğim bir Gay Bar’da ilk gördüğüm adamı dudağından öpecek,
Bangkok'un en ucuz motelinde kayıp bir adanın haritasını bulmanın ve
rüzgârına kapılacağım yeni bir Yol’un coşkusuyla Çingeneler gibi dans edeceğim!
Shakespeare'in bir yaz gecesi rüyasında kedice dolanacağım çatılarda yabanıl, özgür
ve Rimbaud gibi uyuyacağım bilinmez kentlerin taşları üzerinde kimsesiz, kaygısız!
Bombay’de esrik bir şamanla aynı arının gözüne girip–
Alaska’da Eskimolarla tuttuğum balıkları buzdan kubbeli evlerinde yedikten sonra
Arizona’da bir günbatımında Kızılderili gibi dinleyeceğim ağaçları!
Ortadoğu'da süren bir savaşın tam ortasında bağırarak Mayakovski şiirleri okuyacak ve
Madagaskar’ın yağmur ormanlarında çırılçıplak koşup–
yorgun ay ışığı altında uluyacak–
uluyacak–
uluyacağım!
Kars’ta sınırdan kaçan hayvanını getirmeye çalışırken askerlerce sırtından vurulan çoban ve
Florida’da elinde bonibon ve buzlu çayla evine dönerken bekçinin öldürdüğü siyahî Travyon Martin ya da
Ankara’da bir başka üniformalı katilin yoksul kalabalığın üstüne açtığı ateşte katlettiği Ethem adına bir kütüphane kurduktan sonra
Kahire’de tanka kollarını açan delikanlıya ateş açıldığında yere düşen beyaz yazlık şapkasını kaldıracak ve
kendimi Meksika’da gerilla hareketine katılmış Zapatistaların arasında bulacağım!
Milyonlarca ton çimentoyu nehirlere boşaltmak için gelen iş makinelerinin önünde köylülerle birlikte duracak,
ödemelerini bile alamadan işten atılan işçilerle aynı direniş çadırında kalacak ve
muhaliflerin art arda tıkıştırıldığı cezaevleri boşalana dek sokaklarda Özgürlük! diye bağıracağım!
Yaşasın dünyanın tüm gettoları!
Yaşasın banliyöler!
Yaşasın köyler!
Yaşasın azınlıklar!
Yaşasın göçmenler!
Yaşasın mülteciler!
Yaşasın eşcinseller!
Yaşasın siyahîler!
Yaşasın fahişeler!
Yaşasın mahkûmlar!
Yaşasın meczuplar!
Yaşasın ötekiler!
Yaşasın sokaklar!
Yaşasın doğa!
Yaşasın hayat!
Aytuğ Akdoğan
Eylül/2013
Çengelköy-İstanbul
Serseri Türküsü/Manifestosu
Eylül/2013
Çengelköy-İstanbul
Serseri Türküsü/Manifestosu
3 yorum:
Hepimizin hayalleri var
Söylenecek kelime bulamıyorum, gerçekten bulamıyorum. Her konuya değinmişsin, kişiliğini ve ne kadar özgür olduğunu, en azından özgür düşünceli olduğunu tüm insanlara gösterecek kadar cesur olduğunu göstermişsin. Duygularımı ve hissettiklerimi buldum bu kısa yazıda. Bunu başarmanın mutluluğunu tahmin bile edemiyorum ama bu tuhaf duyguyu bana yaşattığın için teşekkür ediyorum. Çok başarılısın eminim çoğu kişiden duymuşsun ve duyacaksındır da bu sözleri. Başarılarının devamını merakla bekliyor ve bu andan sonra en önemli takipçilerinden biri oluyorum. Sevgiler...
nasıl beğenilmez ki
Yorum Gönder